Geleneği Unutmak (Emrah Sönmezışık)

Tek şiirin, tek şiir kitabının veya tek şairin başlayıp bittiği yer, hayatın dar bir alanına işaret eder. Bu sava bütünüyle itiraz edileceğini sanmam. Şairler, birbirlerinden farklı birçok konuyu özel ilgi alanlarına alabilmektedir. Şairin takılıp kaldığı konular, kimi zaman derdine işaret edebileceği gibi, kimi zaman da alışkanlıklarının çekirdeğinde bulunabilir. Kimi zamansa, sırf üretme isteğinin yansımasıdır; konunun önemi yoktur ve şairliğin icrası amaçlanır. Elbette, konu seçiminde özgürüz; hatta insanı dışlayan konulara dahi yönelebiliriz. Bir eşyayı, bir canlıyı, bir kavramı konu edinirken, bir şeyin salt tasvirinde insani bir ilişkilenme bulunmaz. Maddenin, ideanın serüveni, ancak insana temasıyla sanata taşınabilir. Böylelikle de sanatın insan içinliği saptanmış olur. Zaten insanın düşündüğü ve dokunduğu hiçbir şey, salt kendilik özelliklerini taşıyamaz, temasın başladığı andan itibaren ilişkilenme de başlar. Şairin işi, buradaki ilişkilenmenin şiirselliğini ortaya koymaktır. Şiirsellik, sonradan, hayatın dışından getirilerek ortaya konamayacağı gibi, duyarlılık içermiyorsa da bir işe yaramaz. Tersinden yaklaşım; duygu ve düşüncenin maddeye aktarımını, ilişkilendirilmesini sağlamaktır.

Tek şiirin, tek şiir kitabının veya tek şairin hayatın dar bir kesiti olduğu gerçeğini ne yapsanız da değiştiremezsiniz. Tabiî ki ele alınan kesiti nispeten geniş tutabilmek de mümkündür; bunu başaran usta şairlerimiz de vardır ama bir kişinin üretimi hiçbir zaman, hayat kadar örgütlü ve kapsamlı olamaz. Demek ki, hayatı şiirleştirebilmek için toplama ihtiyaç vardır. Ulusal pencereden bakıldığında bu toplama, Türk Şiiri denir. Bizce geleneğe iki türlü yaklaşılabilinir. Birincisi, sıfır noktasından günümüze gelen tarihsel toplamdır. İkincisi ise, günümüz şairlerinin oluşturduğu toplam. Tarihsel bakış, günümüz şairlerini de içermekteyken, dışarıda kimseyi bırakmayacaktır; fakat günümüz şairlerinin toplamı dışarıda bıraktığı şiir anlayışlarıyla anlamlıdır, ikinci bakışı geleneğin reddedilen kısımları belirler. Geleneğin reddedilmeyen taraflarını tek potada eriterek ve geleneğe yeni unsurlar katarak büyük şiirlere ulaşılabilmektedir. Ama bunu başarmış şairleri taklit etmek veya aynı yoldan yürümek ancak onları tekrardır; o hâlde, her şairin özgün buluşlara gereksinimi vardır. Özgün buluşların içeriği, teknik ve/veya konu eksenlidir. Kişisel ve seçkinci yaklaşımla seçilen konular, şiirin başkalarınca ve toplumsal paydaca alımlanmasına hizmet edemez. Konu seçimini basitçe üç başlıkta sınıflandırabiliriz: 1.Toplumsal alanda bulunan herhangi bir konuya değinmek. 2.Kişisel izleklere değinmek. 3.Toplumsal duyarlılığa içkin konulara değinmek. Birinci ve ikinci madde, yazının girişinde belirtilen salt şairlik becerisinin dışa vurumuyken zayıf bir toplumsal ilişkilenme içerir. Örneğin; aşk konusunu ele alalım. Aşkın kişiselliği elbette yadsınamaz; ama şiirde, kimse sizin aşkı garip bir biçimde yaşadığınızla ilgilenmez. Söz gelimi bayat balık kokusunun, sizin aşkınızda kapladığı yerin, şiirde yeri yoktur. Alımlanmanın şartı aşkın yaşanmasındaki toplumsal ortaklık olacaktır. Bayat balık kokusuyla aşk ilişkisini çarpıcı bir şekilde öyküde işlediğinizde durum farklılaşabilir. Burada da öykü ile şiirin ayrımı karşımıza çıkar.

Geleneğin tamamıyla tarihsel bir toplamı oluşturulamaz; çünkü günümüze aktarılamamış birçok şair vardır. Zaten böylesine büyük bir verinin kayıt altına alınması eskiden imkânsızdı. Yapılabilseydi de Türk Şiiri bir yığına dönüşürdü. O zaman, geleneğin içinde bazı şairlerin yitip gitmesi gerekmektedir; çünkü gelenek niceliksel bir toplam değildir. Ayrıca yitip giden sadece isimler değil, şiir anlayışları, şiir biçimleridir de. Diğer yandan, açıkça bilinmese de unutulan isimlerin şiir geleneği içerisinde izleri bulunabilir. İlk bakışta bu unutuluş geleneğin fazlalıklarından arınması gibi gözükse de sonuç geleneğin elmaslaşması olmaktadır. Özgün bir yanınız olmasa bile geleneğin veya bir tekniğin sayısız şairi arasından sivrilip öne çıkılabilmenin ikinci anahtarı değinilen konular ve o konulardaki derinliktir. Derinliğin ölçüsünü ise şairin toplumsal duyarlılığı belirler.

Bayat balık kokusu ile aşk ilişkilenmesinin şiirde yer edinemeyeceğine nasıl oluyor da emin olabiliyoruz peki? Emin olabilmek için kültürel birikime bakmamız gerekmez mi? Kesinlikle gerekir. Gelenek, kendiliğinden belirlenen bir öğe olmadığından kültürel ve çevresel etkilere, sosyal davranışlara, ekonomik vd. temellere bağlıdır. Geleneğin niceliksel bir toplam olmadığını vurgulamıştık. Vurgulanması gereken diğer nokta, geleneği belirleyen etkenler sayesinde niteliksel yönünün değişip dönüştüğüdür. Geleneğin tarihsel açıdan bütünsel bir bakışla niteliksel toplamına odaklanmaksa geçmişte kalan her şeyi günümüze taşıma gayretine düşürür şairi. Gelenek tarafından unutulmanın önemi kadar, geleneğin bazı yönlerinin unutulması ve reddi de önemlidir. Belirleyici etkenlerin başkalaşmasıyla geleneğin niteliği başkalaşmaktadır. İnsan ancak kendi nostaljisini taşıyabilir. Çağlar öncesinin, içinde var olmadığı bir dönemin nostaljisine tutunmak tamamen kişisel bir seçim olacaktır. Ki dış etkenler böyle bir hayatın yaşanmasına izin vermez. Tutup da bunu sanata taşımak gelenek yobazlığıdır. Öyleyse ileriye taşınma, geleneğin unutma edimi ve şairin geleneğin bazı kısımlarının reddi sonucunda elde edilebilecektir. Kalıcılık ise şiirinizin ne kadar ileriye taşındığıdır. Vardığımız noktada, şiir geleneğinin yaşadığımız döneme koşut güncellenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Kısaca buna şiir geleneğinin yeniliğe olan ihtiyacı diyebiliriz. Geleneğin reddedilen kısımlarının yarattığı boşluk yenilik ile doldurulmalıdır. Değişip dönüşen dünya, değişip dönüşen toplumsal yaşam, konuların ve konulara içkin yeni araçların şiire dahlini dayatmaktadır. Konulardaki yeniliğin şiir tekniğindeki, dildeki yenilenmeyle buluşturulması da zorunludur ki şiir, çağdaş özneyle kavuşturulabilsin. Şunu da görmek gerek: Tek başına yenilikler insandan yana tavır geliştirilmesini sağlayamamaktadır. Bu başarabilmiş olsaydı ilk çağlardan itibaren savaşların, sömürünün, doğayı tüketmenin, her türlü vahşetin önüne geçilirdi. Etikten yoksun yenileşim bizi hiçbir zaman daha iyi yarınlara taşıyamayacaktır. Teknolojik gelişmelerin temelindeki analitik zekâ ne yazık ki ilerlemenin etik yönüne odaklanamıyor. O hâlde, analitik zekânın dengeleyicisi olan duygusal zekâya ağırlık verilmelidir. Duygusal zekâ, başlangıçta kültür ile şekillense de gelişimini ancak sanatla tamamlayabilmektedir. O yüzden, insana karşı sorumluluk sanata karşı sorumluluktan geçmektedir.

Geleneğin toptan reddinin bizi belleksel bir boşluğa düşüreceği unutulmamalıdır. Kendine, kültürüne yabancılaşan toplumlar, her türlü savrulmaya açık hâle gelirler. Son yüz-yüz elli yıllık dönemde toplumsal hayat ve araçları o kadar hızlı gelişti ki her yenilik hızla tüketildi, tüketilmediyse de birikerek dönüşüme uğradı. Eskiden, bugüne kıyasla insan çok yönlü olmak durumundaydı. Belirli konularda ihtisaslaşma zorunluluğu insanı tek yönlü ve dar kapsamlı olmaya doğru yöneltti. Analitik zekâ günden güne gelişirken duygusal zekâ gerileyip durdu. Tek tip insana evirildikçe duygusal zekânın geriliği alımlayıcı öznenin şiirden uzaklaşmasına neden oldu. Böyle bir ortamda, neden şiir sorusunu kendinize sorduğunuzda karamsarlığa düşebilirsiniz. Şiire büyük anlamlar yükleyip karşılığını bulamadığınızda yenilmiş hissedebilirsiniz de. Şöyle bir bakıldığında inadına şiir yazanların, körü körüne şairlik taslayanların da var olduğu görülecektir. Günümüzde bütün basılı yayınların bile takibi imkânsız hâle gelmişken şairlerin ve kendini şair sayanların dijitaldeki dağınık görünümünü toparlayıp günümüz şiirini izleyebilmek iki kere imkânsızdır. Dijitalin kendine sürekli yeni alanlar yaratışı, hızına yetişmeyi ayrıca güçleştirmektedir. Dijital verinin sınırsız depolanabilirliği gelişen teknoloji ile her ne kadar mümkünse de şu an için şiirin sınırsız depolandığı tekil bir sistem oluşturulmuş değil. Oluşturulduğunda da böylesine büyük bir şiir toplamını, okurun özümseyebilmesine ömrü yetmeyeceği açıktır. Sınırsızca biriken verinin işlenebilmesi için yapay zekâ çalışmaları yürütülmekteyken ileride şiirin de yapay zekâlı bir dönüşüme uğrayacağını öngörmek kâhinlik olmayacaktır. Yapay zekâ sayesinde şiir ve şair taramaları yapılabilecek, algoritmanın koştuğu bir süzgeç ile şiir ilgilileri için şiire dair çok yünlü sentez ve çıktılar sunulabilecektir. Analitik yönü baskın bir yapay zekânın insana ne kadar hizmet edeceğini şimdiden kestirmek oldukça güç. Geleneğin unuttuğu bazı şiirler, güncel şiirin yönüne etki edemezken; Dijitaldeki verinin kaybolmazlığı sayesinde, sisteme dahil olan her şiirin, algoritmanın sunduğu sonuçlara etkisi olabileceğini düşünebiliriz. Böylelikle de kültürel ve toplumsal doğal seçilimin önüne geçileceği, elde edilen sonucun, geleneğin güncelliğini zedeleyeceği savlanabilir. Dijitale kaydolan şiirlerin şu an için dağınıklığını düşündüğümüzde, geleneğin doğal seçilimine bir zararı görülmemektedir; fakat bu hâliyle de çoğu şiir, dijitalin karanlığında yitmekte olduğundan geleneğin dönüşümünde görev üstlenememektedir. Diğer yandan, dijitalde paylaşılan ve kitlelere ulaşan şiirlerin çoğunluğu ne yazık ki günümüz şairlerine ait değil; bu da şiir geleneğinin ileri yönlü hareketini zora sokmaktadır.

Geleneğin ne niceliksel ne de niteliksel bir toplam olduğunu söylemiştik. Geleneğin gücünün sadece geçmişinden geldiğini savlamak veya hep aynı şiirlerin talep görürlüğü şiir geleneğinin güncellenmesine büyük bir engeldir. Yapılması gereken bu engelin ortadan kaldırılması ve günümüz insanını şiire ortak eden atılımların yakalanmasıdır; çünkü gelenek günceldedir. Bazı konuların tarihsel bütünlüğünün olması ve duyarlılığının değişmeyişi bizi yanıltmamalıdır. Zaten geçmişten gelen konulardaki ortaklığı kapsayan şiirlerde çoktan doyum noktasına varılmıştır. Cemal Süreya, Folklor Şiire Düşman başlıklı yazısında doyum noktasına daha çok sözcük seçimi çerçevesinde yaklaşmış; bir halk deyimi içindeki kelimeler o deyimdeki anlam dizisinde kaynaşmışlardır. O kelimelerden o deyimlerdekinden ayrı işlemler, ayrı güçler aramayın artık. Çünkü donmuşlardır. Tek yönlüdürler. İşlemleri, güçleri, bir bakıma uyandıracakları çağrışımlar bellidir. Ne olsa değişmeyecektir. [1] saptamasında bulunmuştur. Yazıda folklor, ayrıca şairin kişilik edinmesine engel gibi sunulmuştur. Ama İkinci Yeni kapsamında anılan şairler genel itibariyle folklora uzak durmayı yeğlememişlerdir. Bunlar arasında İkinci Yeni şairlerinden Turgut Uyar, Cemal Süreya’ya yakın görüşler taşır. Benzer gerekçelerle folklorun modern şiire kaynak olamayacağını ifade eder. Fakat yine İkinci Yeni şairlerinden Sezai Karakoç ve Edip Cansever farklı düşünceye sahiptirler. Sezai Karakoç, Cemal Süreya’ya cevap olarak yazdığı “Suç Folklorda Değil” başlıklı yazısında “folklorun şiirin ana kaynağı olduğunu” dile getirir. Edip Cansever ise “şiirin folklordan aşılanmasında korkulacak bir yön olmadığını savunur, hatta halk ağzını, halk deyimlerini yenileyerek şiire yeni alanlar hazırlanabileceğini belirtir. Ayrıca bir başka söyleşisinde, ‘Ayrıca halk şiirinden, folklor denemelerinden, konuşma dilinden gelen her türlü kelime ve sözden faydalanıyorum’ der.” İşin ilginç yanı folklara ve halk deyimlerine karşı kesin tavır almış görünen Cemal Süreya, halk şiirinden ve şairlerinden belirli izler taşıyan şiirler de kaleme alır. Bunlar arasında onun Karacaoğlan’ın kısa ve süratli/hızlı tempoya sahip söyleyişini çağrıştıran “Uçurumda Açan” şiiri hatırlanabilir. Daha önemlisi “Yunus ki Sütdişleriyle Türkçenin” başlıklı şiiridir. “Folklor Şiire Düşman” yazısından on üç yıl sonra 1969’da Papirüs’te çıkan bu şiirinde o, folklor malzemesine, halk edebiyatına, kalıp sözlere geniş olarak yer verir. Fakat bu defa da İkinci Yeni şiirinden uzaklaşmış olur. Sonuçta gelenek, bir şekilde modern şair üzerinde etkisini gösterecektir. [2] Her ne kadar, Cafer Gariper ve Yasemin Bayraktar tarafından Yunus Ki Sütdişleriyle Türkçenin başlıklı şiirde folklor malzemesine, halk edebiyatına ve kalıp sözlere genişçe yer verildiği söylense de ilgi şiirin temelinde şiirimizin tarihsel yolculuğuna değinilmiş; şiirin ve şairlerin, Türkçeyi bilmenin ve sevmenin anahtarı olduğu imlenmiştir. Cemal Süreya kendi içinde de çelişkiler barındırır gözüken yazısında aslında folklora büsbütün yaslanmanın doğurabileceği tehlikeleri ve sakıncaları dillendirmek istemektedir. [3] diyor Dr. Mahfuz Zariç de. Sahici bir bakışla detaylıca konuyu ele aldığı incelemesinde Zariç, yazı içeresinde çelişkiler olduğunu söyleyerek bu çelişkinin sanki Süreya’nın folklora bakışında var olduğunu iddia ediyormuş gibi bir algıya sürüklüyor bizleri. Halk şairlerinin anılmasıyla halk şiirinin hakkının teslim edildiğini söylemek yerine, halk şiirinin ve şairlerinin şiir geleneğimizdeki yerinin hakkı teslim edilmiştir demek daha doğrudur. Uçurumda Açan başlıklı şiir ise ses ve yapı bakımından halk şiiri biçimine sıcak temasta bulunsa da halk şiirinin kalıplaşmış deyimlerinin varlığından söz edilemez. Hem Uçurumda Açan hem Yunus Ki Sütdişleriyle Türkçenin şiirlerine bakılarak Süreya’nın folklora bakışında bir çelişki saptamak pek olası değildir. Folklor ve halk deyimleri ancak bir şairi taşıyabilir, fazlasına dayanacak gücü yoktur iddiası bizce şairin kişilik edinmesinin zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Şiirinizin ayırt edici bir tınısı, havası yoksa dahil olduğunuz bütüne sadece niceliksel bir katkınız dokunur ve donuklaşmış, yeni çağrışımlara açıklığı kalmamış deyimlerle okura hep aynı hikâyeyi sunarsınız. Eski sözcüklerle ancak eski konular anlatılır; yeni sözcükler ile de yeni konular. Şiir geldi kelimeye dayandı savından asıl anlaşılması gereken bu olmalıdır. Sadece kalıplaşmış halk deyimlerine, folklor öğelerine yaslanmak, üstüne üstlük geleneğin köhne kısımlarına sarılmak bizi günümüz insanından uzağa düşürecektir. Tekrarlamak da yarar var: Gelenek günceldedir ve bu güncel, şimdideki bütün hayattır.

Emrah SÖNMEZIŞIK
Şubat 2021


[1] Süreya, Cemal, “Folklor Şiire Düşman” Başlıklı Yazı, Şapkam Dolu Çiçekle, 4.Baskı, s.192-194, İstanbul, YKY Yayıncılık Tic. Ve San. A.Ş.
[2] Gariper, Cafer ve Bayraktar, Yasemin, “Cemal Süreya’nın ‘Folklor Şiire Düşman’ Başlıklı Yazısı Bağlamında Şiir ve Folklor”, Uluslararası Türk Dünyası Sempozyumu, s.95-103, https://atif.sobiad.com/index.jsp?modul=makale-goruntule&id=AW4Pdu25yZgeuuwfeAyt
[3] Zariç, Mahfuz, “Folklor Şiire Düşman” Başlıklı Denemesi Işığında Cemal Süreya’nın Şiiri, “Yunus Ki Sütdişleriyle Türkçenin”, Üvercinka Edebiyat Dergisi, S.75, 2021, s.4-11