Gündökümü: “Şiirin İçi Dışı Bir” (Emrah Sönmezışık)

Umduğum lezzeti alamadığımı hissettiğimden beri uzak duruyordum şiirden. Bunun bir ara mı, yoksa son mu olduğunu da kestiremiyordum. “Şiiri bıraktım” dediğimde, “Şiir seni bıraktı mı?” sorusuyla çalmıştı kapımı Zafer. Bir şairin neden şiiri bırakacağını veya bırakması gerektiğini irdeleyen bir yazı yazmayı da denemiştim. Şimdi düşünüyorum da yanlış yerde aramışım sorunun kaynağını. Şiirden sıkıldığımı sanırken kendimden sıkıldığımdan, dışarıda sandığım şeylerin midesinde olduğumdan haberim yokmuş. Dışarıyla içerisini birbirinin zıttı sanmışım. Masanın üstünde, altında, yanında, olabildiğince uzağında olan şeylerin masaya dâhil olduğunu anlayamamışım.

Hayatta tekil varlık aramak, gruplamalar yapmak belki de en büyük hatamız. Zıtlık algısının en temel gruplama ögesi olduğunu görmemiz gerekiyor. Benim olduğum bir ‘içeri’, başkasının ‘dışarısı’ sayılamaz, iki farklı kişinin içerisinden bahsederken masa örneğinde olduğu gibi birbiriyle ilişkili, birbirinin parçası olan olgular söz konusudur. İkililer, üçlüler, dörtlüler nasıl bir gruplama yaptığımızla ilintilidir. Başkasının farklı gruplamasıyla farklı toplamlar, farklı nitelikler oluşturarak anlamaya çalıştığımız şeyleri kendimizce anlamlandırmaktan öteye geçemiyoruz; sonuç olarak da başka başka anlamlar çıkıyor ortaya. ‘Senin şiirin’, ‘benim şiirim’ gibi parçalar oluşturmak çatışmayı başlatıyor ve şiir toplamı tekele alınmaya çalışılıyor. Bu tiplere şiir de yetmiyor bir yerden sonra.

Günler öyle de, böyle de geçer; şiirsiz kalınca rayından çıkmıyor elbette dünya. Şiirsiz hayat tatsız, anlamsız geçer de diyemem. Değil mi ki şiirin dışı sandığımız yer, tam da şiire dâhil. Hayatta, şiirde suçlu aramak yerine, eğer şiir sorunluysa, ben sorunluyumdur; şiirden tat alamıyorsam, hayattan tat alamadığımdandır demenin zamanıdır. Tam da burada, niçin yazıyorum sorusu gelebilir akla. O soruyu da kim için, kiminle yazıyorum şeklinde değiştirmek gerekiyor sanırım.

Emrah SÖNMEZIŞIK
13.11.202