Gündökümü-3: “Şiir Ezberden Okunabilir Ama…” (Emrah Sönmezışık)
İşim dolayısıyla bazı şehirlerde bulunma fırsatım oldu. Hayatımın güzel duraklarından İzmir’i saymazsam, kısa veya uzun süreli bulunduğum yerlerde, kültür, sanat ortamına temas edemedim. Üç ay kadar önce, İstanbul’dan bir kez daha ayrılarak Tekirdağ’a yerleştim. Tekirdağ bana ne katar, ben Tekirdağ’a ne sunabilirim pek fikrim yok; çünkü nerede ne var henüz bilmiyorum ve herhangi bir kültür, sanat etkinliğine katılmış değilim. İzmir, vapurdan inip tiyatro, konser, sergi vd. etkinliklere deniz havası taşıma ayrıcalığı sunarken İstanbul’da okyanus verimsizliği çarpar yüzünüze. Birini, birilerini, etkinlikleri izleyemeyişimiz için yüzlerce neden sıralayabiliriz. Bazılarının bu nedenlere ihtiyacı olmayabilir ama ben üzerindeki kumu, ataleti atamayanlardanım. Bir yerden bir yere giderken yorulanlardanım. Şehrin kültür, sanat dünyasına nüfuz edemeyişimde ulaşımın, trafiğin, şehir planlamacılığının büyük etkisi bulunur. Girişeceğim zahmet, etkinlikteki yavanlık, insanların kendinden başkasını görmemeleri, sanatın araç hâline getirilişi ile karşılık bulacaksa neden çıkayım ki evden?
Daha trafiğe yenildiğime göre savaşçı, inatçı bir ruhum yok sanırım; yırtık, sürekli kendini anlatan, bilgiç pozları kesen biri de değilim. Ezber yapmayı, ezberden konuşmayı beceremediğim gibi yabancı kavramlar kullanmayı, yabancı kavramları ezberde tutmayı da sevmem. Okuduğum metindeki yabancı kelimenin anlamını sözlükten baktıktan sonra hemen unuturum. Aslında ezberden konuşmak veya konuşmamak bir tercih mi emin değilim, bu olsa olsa yapı meselesi, yatkınlık işi olmalıdır. Yine de kitaptan okur gibi kişi isimlerini sıralayanlar, alıntı yapanlar; kavramlar, akımlar üzerine aksamaz cümleler kuranlar ilgimi çekmez. Soru soran veya sorduran alışverişlerden yanayımdır. Sanatın da soru sormasını, sordurmasını beklerim dolayısıyla. Sanat eserinin sorduğu sorular duyarlılık ile ilişkilidir, merak unsuru pek barınmaz bu sorularda. Özel bilgiye dayalı ögeler barındıran şiirlerle karşılaştığınızda madenci gibi kazmak gerekir o ögeyi, bunu yapacak yetkin okur yoksunluğu ayrı bir konu, böylesine bir içeriğin sorduğu sorular da imgesel duyarlılıkla ilişkilenmez. Şair, o bilgiden etkilenir, onu önemseyerek şiirine aktarır; fakat okur, kendisine yabancı o ögenin hikâyesinden habersizdir, sonuç olarak şairde ortaya çıkan duyarlılık okura geçmez. Çünkü o bilgiyi bulup çıkarması için meraka ihtiyacı vardır. Yeterli meraka sahip okur, diyelim ki yabancı ögenin ardındaki gizi ortaya çıkardı ve duyusal doyum elde etti; bu sefer de bu duyusal beslenmenin kaynağının şiirin dışında bulunduğunu görmek gerekir. Tabii ki kamusal olaylar üzerinden şairin tarihe, şiiriyle not düşme tercihine saygı duyulmalıdır. Unutulmasını istemediğimiz kamusal imajları, bilgileri şiirde saklayabilir, geleceğe taşınmasını isteyebiliriz. Önemli olan nokta, kamusal imajların tarihin her anında okuru esinleyebilecek kullanımda olup olmadığıdır. Diğer yandan, bilgisi gizli ögeleri, şiire yapı taşı kılmadan kullanmak, o ögeleri dekora dönüştürür. Şiirde dekor kullanımı, bir yerden sonra ezberden konuşmaya benzer. Ezberden konuşuyorsanız da kimin ezberini şakıdığınızı bilemeyebilirsiniz. Daha da beteri, kendi şiirini ezber ederek yeniden, andan, gelecekten, insandan uzak düşmektir.
Emrah SÖNMEZIŞIK
24.12.2022