“Dilek Geçidi” (Nefise Pınar)

Eve ulaşmanın bir yolu olmalıydı. Kalbin kapısını korkusuzca çalmanın.
Boz bulanık hayatın, bulanık gören gözlerin marifeti olup olmadığının.
Beynin kıvrımlarına çöreklenmiş atıkları içini dışına çıkararak kusmanın.
Ağzından alevler püskürten canavarın gözlerinin içine gözlerini dikerek,
gözbebeklerinde yansıyanı en berrak haliyle görene dek.

En siyahından bir patikaydı, bir yan uçurum, hava çamurdan çadırdı.
Cehennemde yürüdüğünü daha iyi anlatabilecek bir başka yer yoktu.
Rüzgar, ölüler, çakan şimşekler, acı, sımsıkı bir araya toplanmışlardı.
O kanlı kara. O zehirli çamurun içinde yürümeye çabaladı bata çıka.
Gece kayasının derinlerinden kendine yol arkadaşları da edinerek.
Olur ya ki düşündüğünden de sık olacaktı, çamurda ayağı kayıp da
gövdesi uçuruma doğru meylettiğinde, bunlardan biri, olduğunca
hızla elini tutacak ve yolda kalmasını sağlayacaktı. O haklılığıydı.
Her hayatı kendi hayatı gibi değerli bilen. Bir de kibritçi gerekti,
rüzgar sertleştikçe, etrafında sarmal taklalar atarak, içini dışına,
dışını içine kattıkça, sönen ateşi tekrar harlamalı. İnadı yaşatmalı.

Dramını yaşayarak dönüştürecekti. Karanlığın, öz varlığına daha yakın
olduğunu seziyordu. Kolaylıkla kalabilirdi içinde zamansız bir biçimde.
Bu kadar korkmasa kendinden, kaçmaya da bu denli hevesi olmasa.
Yine de, karanlığın içinden her şeyi görerek geçmesi gerekiyordu.

Derken, ışık çakacaktı. Uzaklarda bir çakarın kerteriz vermesi gibi,
bir ışıyıp bir kaybolarak. Ah işte, nihayeti müjdeleyen de bu olmalı!
Yaklaştıkça, hevesi, hüzünlü bir şaşkınlığa dönüşecekti; bu muydu ev?
Yüksek duvarlar, aslanlı yol ve eşik muhafızlarıyla görkemini bağırmıyor,
apaçık ortada, sonsuz uzayın karanlığına meydan okuyan beyaz bir ada
olmuş, parıldıyor. Kılıç şakırtılarına karışan kristal kahkahalarla çınlıyor.
Hades’in koynuna almaya kıyamadığı ölümlüler için sonsuzluk adası.

İçindeki ses, bunun, o hep özlediği kavuşma olamayacağını çıtlatacaktı.
Bir anımsatma, sisin içinde yüzerken bir an görünüveren hayalet gemi.
Yaşama borçlanılan bir an.

Sonra her şey birbiri ardına parçalanacaktı. Artık olmayanı özlemenin ağrısı.
Gökyüzü değişmişti. Ay ve güneş, nadiren olduğu gibi, birlikte görünüyordu.
Eeeey diye seslendi göğe, ölümün içinden çıkıp gelenlere has kırılganlıkla.
Dilek geçidinde süzülen yelkenliydi yeniden.

Bir dilek tutacak ve yeni bir anlam tasarlamaya koyulacaktı.

nefise pınar, datça, mayıs 2018