Badi Badi Yürüyorum Uzay Yolunda (Bölüm 2) (Yasemin Akdeniz)

Şudur ikilemden öteye geçemeyen, parıldayan ve günün ilk yeşiline çalan, taziyelerimi sunarken başıma el pekiştiren. İçimde taze suların akıp bir yerlerde düğümlendiği an, havuzumda bir gurultu, boynumda sancı. Üzerime yağan idrar ve kolumdan akan gazoz. Öd bağlarım çözüle, hakikat horluyor kulağımda. Sessiz, ellerim büküldü geriye ve ben katlandım, ışıltıya doğru akarken, öd bağlarım çözüldü. Koca sirke küplerini taşıyan şudur ki beni gece ölesiye güldüren. Aşağıya tırmanırken, karnım aç, sirke küpü onun sırtında, ellerim bükük ve kalbim kokuyor. Çürümeden az evvel damlıyor irin, kalbimden. Damlıyor irin çürümeden az evvel, ikilemden öteye geçemeyen şudur ki parıldayan, yeşile çalan günde taziyelerimi kabul eden ve elime acı pekiştiren. Düğümün ötesine geçen ve havuzda kaybolan hakikat, öd bağlarımı çözüyor. Geriye bükülen ellerim katlanmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Çifte görüntüler güzergahta seyrediyor. Günün ikilemi beni eze dura, içimden şeytan çıka, eşsiz seyahatim uzaya büküyor, düzlemde elim kanda beklerken ötelenmeyi, sessizlik, nefes alışı ötekinin. Tamamlanma ihtiyacı kişinin kara deliğinden öte gelir. Gelişim dediğin pedagog işidir ve japon malı gemiler bu işi çok iyi bilir. Etin kemiğe dayanabilir olması kimin varoluşunu öne sürer de filler tepemde oynarken elim cebimde, sen melodiler türetirken boğazkesenden aşağı, hep aynı mekan, olgular içimde büzüşüyor.

Tadın fındık gibiydi, meğerse badem. Havuzumda bir gurultu, boynumda sancı. Vaku olan iki gözümün arasında, sancılarıma meydan okuyacak merhemi henüz öğrenmediğim zamanlardı. Gıyaktan kubbeler altında esnerken ve ellerimin bükülmesine engel olmazken, çocuklarım kirilleri yemeyi henüz bilmezkenden. Kimsesiz hissettim kendimi. Bir an tasarladım mezarımı, içine badem de girsin, sirkeler ve henüz adını koymadığım diğer sıvılar. Havuzumda türetebildiğim her bir imge. Davul seslerini o zaman işittim. Benden olmayan ses, süzülürüz çünkü benden gelenler, atışımız yoktur ki. İçe çökerim, davul sesleri işitirim. Badem bile duruldu bir an. Uzaktaki arkadaşlarıma seslendim. Benden olana benzemeseler de süzülüşü eşit olan arkadaşlarım, batıdan kutu bıraktılar hemen yanıma, “öd bağlanınca açarsın.” Kendimi yerden kaldırdım, nasıl bilmem, iki dağın arasındaki dereye doğru adımlamaya başladım. Kutunun beni takip edeceğine dair büyü ettim. Çocuklarıma seslendim, “gelin, öde gidiyoruz.” Kendimi öğütecek kadar titriyordum. Öbür kubbelerden, kardeşlerim, çığlıklar atmaya, beni engellemeye çalışsalar da mühürlerim hepsine engel oldu. Gitmemi istemedikleri o iki dağın arasındaki dere sonlarının yönünü değiştirecek, biliyorlar. Benden olanı oradan oraya sürükleyip, rüzgarla saklasalar da, çocuklarımı gömseler de uzayın içine, kinlerini akıtsalar da tabağıma, gölgede değilim bu yüzden hep suretim sıfata dönüşür ve kurtuluşumu pekiştirir.

Her adımım, biraz sürüyor, çocuklarım bir türlü birbirine yetişemiyor. Mangalında ikide bir ağacımı yakan kardeşlerim bu sefer günlüklerime saldırdılar ben adımladıkça. Birtakım tütsüler, defne yapraklarının sisi de bizi takip etmeye başladı. Adımlarım arasında düşünmeye başladım; sis içimize sızsa, çocuklarımı elime doladıklarımla bir etsem yolumu bulabilir miyim? Kendimden olanı arkama ektikçe yolumu bulabilir miyim?

Yasemin AKDENİZ
Eylül 2023


(Bölüm-1‘i okumak için tıklayın…)